zehrini içinde barındırıyorsa her panzehir
hayat ölüme duyulan bir arzudan ibarettir
baygın bir ezgi sahipleniyor
kimsenin sahiplenmediği nevrotik ırmakları
hiçbir zaman insan suçlu olamaz
ama hastalığın nedeni konuşmak
nedeni şarkı söylememek
asırlardır sessiz bir tanışıklık
ne ilacı var ne tedavisi
ne ismi var ne bilgisi
mevsimlerin dermanı kalmamış modern dansa
tek çare bozuk ritimle ölüm
tek çare yüzde kırka varan indirim fırsatları
asla gölge düşmemiş bu yaz korkuluklara
yeni sınırlar çizilmiş çehremize
baktıkça içimize
baktıkça geleceğimize
beyaz atlar insanı terk etmiş
kahraman olmak bu devirde tarla farelerine yaraşmış
eflatun geldik mor gidiyoruz
bir piç leylağın bile yenisi yapılmadı
ışık tayfında
mecburen
çaresizliğimize methiye düzüp
başka diyarlara umut bağlıyoruz
yanımıza kâr kalmıyor katliamlar
yanımıza kâr kalmıyor ortadoğu
dicleyle fıratın arasında
fiziki haritada yatak kırışıklıkları
depremsi bir sevişme mi
amansız bir boğuşma mı
ayak altından çekilin ey tarla fareleri
eylem sadece bize tabii
ismini biz koyduğumuzdan ötürü
fırtına demek fırtına demek değildir
sessizlik demek sessizlik demek değildir
soyutun bacakarasına teslim ettik uygarlığı
iktisadın dölüyle yıkadık nesilleri
hesap makinesiyle leblebi yazarak büyüttük tohumları
bir tırpana uygunsuz basıp dönecek miyiz gerisin geri
ayak altından çekilin ey tarla fareleri
zehrini içinde barındır her panzehir
tanrı insanı işte bu yüzden dünyaya çizdi
denize efendilik denedi bedeni
ama simetriyle köleliğini fark etti
şekerli bir tadı vardı günbatımında
günaha yaraşır bir adı vardı her kitapta
gözleri sadece görmemeyi görebildi
çünkü hayat ölüme duyulan bir arzudan ibaretti
eflatun geldik mor gidiyoruz
yol uzun değil
kullanım kılavuzunu okumadık
garanti süresi doldu
iki adım arasındaki küçük telaşların güzelliğiyle
yemeğin tam kıvamındaki tuzuyla
“bugün hava güzelmiş”e kadar giden sohbetlerle
eflatun geldik mor gidiyoruz
kimse fark edemedi
hayat ölüme duyulan bir arzudan ibaretti
*Yasakmeyve Şubat 2013, 60. Sayı